Bestelenip Muhteşem Şarkılara Dönüşen 14 Nazım Hikmet Şiiri

Tarihimiz boyunca Türkçemizi ustaca kullanarak eserler yazmış sayısız edebiyatçımız var. Konu şiir olunca, Nazım Hikmet ismi Türk şiirinin tartışılmaz ustalarından biridir. Maalesef kendisi Kurtuluş Savaşı dahil ülkenin en kötü zamanlarını yaşamış, hayatının büyük bir bölümünü hapiste geçirmiş, geri kalanını ise memleketin uzakta tamamlayarak hasret içinde bu dünyadan göçüp gitmiştir.
Pek çok farklı türde eser verse de Nazım Hikmet her zaman kendini şair olarak tanıtmış ve Türkçeyi ustaca kullandığı sayısız şiiri bize armağan etmiştir. Usta şairin kaleminden çıkan şiirler, yıllar içinde pek çok usta müzisyenin notalarıyla buluşmuş ve ortaya zamansız şarkılar çıkmıştır. Gelin Nazım Hikmet şiirlerinden bestelenen bazı şarkılara yakından bakalım ve bir kez daha böyle bir insan öz dilimizde şiir yazdığı için ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlayalım.
Bazı şiirler besteye uygun olarak düzenlendiği için şarkı ile farklılık gösterebilir.
Nazım Hikmet şiirlerinden bestelenen bazı şarkılar:
Seni Düşünmek Güzel Şey / Ezginin Günlüğü Sen / Yeni Türkü Karlı Kayın Ormanında / Zülfü Livaneli Ceviz Ağacı / Cem Karaca Bor Oteli / Hüsnü Arkan Geberiyorum / Athena Hoş Geldin Kadınım / İlhan İrem Aynı Daldaydık / Ahmet Kaya Seviyorum Seni / Onur Akın Çok Yorgunum / Cem Karaca Güzel Günler Göreceğiz / Edip Akbayram Saat Dört Yoksun / Zülfü Livaneli Herkes Gibisin / Cem Karaca Bu Memleket Bizim / Suavi
Ümidin yetmediği o anlar: Seni Düşünmek Güzel Şey / Ezginin Günlüğü
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey… Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum…
Her şeyim ve daha fazlası: Sen / Yeni Türkü
Sen esirliğim ve hürriyetimsin, Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin, Sen memleketimsin. Sen ela gözlerinde yeşil hareler, Sen büyük, güzel ve muzaffer ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…
Hangisi daha uzak: Karlı Kayın Ormanında / Zülfü Livaneli
Karlı kayın ormanında yürüyorum geceleyin. Efkârlıyım, efkârlıyım, elini ver, nerde elin? Ayışığı renginde kar, keçe çizmelerim ağır. İçimde çalınan ıslık beni nereye çağırır? Memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak? Kayınların arasında bir pencere, sarı, sıcak. Ben ordan geçerken biri : “Amca, dese, gir içeri.” Girip yerden selâmlasam hane içindekileri. Eski takvim hesabıyle bu sabah başladı bahar. Geri geldi Memed’ime yolladığım oyuncaklar. Kurulmamış zembereği küskün duruyor kamyonet, yüzdüremedi leğende beyaz kotrasını Memet. Kar tertemiz, kar kabarık, yürüyorum yumuşacık. Dün gece on bir buçukta ölmüş Berut, tanışırdık. Bende boz bir halısı var bir de kitabı, imzalı. Elden ele geçer kitap, daha yüz yıl yaşar halı. Yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü. Ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü. En acayip gücümüzdür, kahramanlıktır yaşamak : Öleceğimizi bilip öleceğimizi mutlak. Memleket mi, daha uzak, gençliğim mi, yıldızlar mı? Bayramoğlu, Bayramoğlu, ölümden öte köy var mı? Geceleyin, karlı kayın ormanında yürüyorum. Karanlıkta etrafımı gündüz gibi görüyorum. Şimdi şurdan saptım mıydı, şose, tirenyolu, ova. Yirmi beş kilometreden pırıl pırıldır Moskova…
Kimse duymasın: Ceviz Ağacı / Cem Karaca
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Gurbet elde bir gece: Bor Oteli / Hüsnü Arkan
Şu Varna ’da uyumanın yolu yok geceleri, uyumanın yolu yok yıldızların bolluğundan, yakınlığından parlaklığından, kumlukta hışırtısından ölü dalgaların, sedefleriyle, çakıllarıyla, tuzlu yosunların hışırtısı; denizde bir yürek gibi atan motor sesinden, İstanbul ’dan çıkıp Boğaz ’ı geçip odamı dolduran anıların yüzünden kimisinin gözü yeşil, kimisinin bilekleri kelepçeli kimisinin bir mendil var elinde, lavanta çiçeği kokuyor mendil. Şu Varna ’da uyumanın yolu yok, gülüm Şu Varna ’da, Bor Oteli ’nde.
Geçer de gitmez bazısı: Geberiyorum / Athena
Geçip gitmiş günler gelin Rakı için sarhoş olun Islıkla bir şeyler çalın Geberiyorum kederden İlerdeki güzel günler Beni görmeyecek onlar Bari selam yollasınlar Geberiyorum kederden Başladığım bugünkü gün Yarıda kalabilirsin Geceye varmadan yahut Çok büyük olabilirsin
Ne aşk ama: Hoş Geldin Kadınım / İlhan İrem
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin yorulmuşsundur; nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını ne gül suyum ne gümüş leğenim var, susamışsındır; buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim acıkmışsındır; beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam memleket gibi yoksuldur odam. Hoş geldin kadınım benim hoş geldin ayağını basdın odama kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde ağladın, avuçlarıma döküldü inciler gönlüm gibi zengin hürriyet gibi aydınlık oldu odam… Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
Yüzyılın yalnızlığı: Aynı Daldaydık / Ahmet Kaya
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı, aklının aydınlığına sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının. Yüz yıldır bekler beni bir şehirde bir kadın. Aynı daldaydık, aynı daldaydık. Aynı daldan düşüp ayrıldık. Aramızda yüz yıllık zaman, yol yüz yıllık. Yüz yıldır alacakaranlıkta koşuyorum ardından.
Bambaşka bir sevda: Seviyorum Seni / Onur Akın
Seviyorum seni Ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak Ağzımı dayayıp musluğa Su içer gibi. Ne zaman seni düşünsem Bir ceylan su içmeye iner Çayırları büyürken görürüm Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz alır beni. Seni düşündükçe Gül dikiyorum ellerimin değdiği yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum dağları… Ağır posta paketini neyin nesi belirsiz telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldayan birşeyler gibi Seviyorum seni Yaşıyoruz çok şükür der gibi.
Yıllar süren yollar: Çok Yorgunum / Cem Karaca
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan. Seyir defterini başkası yazsın. Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman. Beni o limana çıkaramazsın…
Elbet bir gün: Güzel Günler Göreceğiz / Edip Akbayram
Güzel günler göreceğiz çocuklar Motorları maviliklere süreceğiz Çocuklar inanın inanın çocuklar Güzel günler göreceğiz güneşli günler Hani şimdi bize Cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır, Yalnız cumaları,yalnız pazarları Hani şimdi biz Bir peri masalı dinler gibi seyrederiz Işıklı caddelerde mağazaları, Hani bunlar 77 katlı yekpare camdan mağazalardır. Hani şimdi biz haykırırız Cevap: Açılır kara kaplı kitap:Zindan Kayış kapar kolumuzu Kırılan kemik, kan Hani şimdi bizim soframıza Haftada bir et gelir Ve Çocuklarımız işten eve Sapsarı iskelet gelir Hani şimdi biz İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar Güneşli günler göreceğiz Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar Işıklı maviliklere süreceğiz
Tik tak, tik tak, tik tak: Saat Dört Yoksun / Zülfü Livaneli
Saat dört, yoksun Saat beş, yok. Altı, yedi, ertesi gün, daha ertesi ve belki kimbilir? Kitap okurum İçinde sen varsın Şarkı dinlerim İçinde sen Oturdum ekmeğimi yerim Karşımda sen oturursun Çalışırım, Karşımda sen En güzel deniz, Henüz gidilmemiş olandır En güzel çocuk Henüz büyümedi En güzel günlerimiz Henüz yaşamadıklarımız Ve sana söylemek istediğim En güzel söz Henüz söylememiş olduğum sözdür O şimdi ne yapıyor? Şu anda şimdi, şimdi, şimdi Evde mi, sokakta mı? Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı? Kolunu kaldırmış olabilir, hey gülüm Beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi O şimdi ne yapıyor Şu anda şimdi, şimdi, şimdi Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir Her kara günümde onu bana Tıpış tıpış getiren sevgili Canımın içi ayaklar Ve ne düşünüyor, beni mi? Yoksa ne bileyim Fasulyenin neden Bir türlü pişmediğini mi? Yahut insanların çoğunun neden böyle Bedbaht olduğunu mu? O şimdi ne düşünüyor Şu anda şimdi, şimdi Saat dört, yoksun Saat beş, yok. Altı, yedi, ertesi gün, daha ertesi ve belki kimbilir?
Eskisi gibi değil: Herkes Gibisin / Cem Karaca
GözIerim gözünde aşkı seçmiyor OnIardan kaIbime sevda geçmiyor Ben yordum ruhumu biraz da sen yor Çünkü bence şimdi herkes gibisin YoIunu bekIerken daha dün gece Kaçıyorum bugün senden gizIice KaIbime baktım da işte iyice AnIadım ki sen de herkes gibisin Büsbütün unuttum seni eminim Maziye karıştı şimdi yeminim KaIbimde senin için yok biIe kinim Bence sen de şimdi herkes gibisin
İnadına bağırmak için: Bu Memleket Bizim / Suavi
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim…. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…
Türkçenin en güzel şiirlerine imza atan Türk şairi Nazım Hikmet ’in şiirlerinden bestelenmiş en güzel şarkılardan bazılarını listeledik ve bu şiirlere yer verdik. Elbette daha pek çok Nazım şarkısı var. Listemizde olmayan diğer Nazım Hikmet şiirlerinden bestelenmiş şarkıları yorumlarda paylaşabilirsiniz.